Advert
Advert
Advert
“LEYH” DEĞİL “LEH”
İbrahim TIĞ

“LEYH” DEĞİL “LEH”

Bu içerik 9761 kez okundu.

 

Sevdiğimiz bir avukat:

-Hakkında dava açılan bir kimsenin leyh ve aleyhine gazetelerde yayın yapılamaz, diyor.

Haklı, anlayacağımızı anladık da, anlamadığımız şu:

 

“Aleyh”in karşıtı olan Arapça sözcük, “leh”tir. “Bir kimsenin lehine”, “bir kimseden yana” demektir.

 

-Yukarıda görüldüğü gibi –kimilerince “aleyh”in ikinci hecesiyle ilgili sanılarak “leyh” diye kullanılan sözcüğün doğrusu “leh”tir.

 

Leyh: Örtünmek, bürünmek. (Hukukla ilgisi yok!)

 

Leh: Bir şeyden ya da bir kimseden yana olma, onun yanını tutma, onun iyiliğinden ve çıkarından yana olan davranış. Çıkar, yarar.

 

Aleh: Bir kimsenin karşısında olma durumu.

 

Dolayısıyla:

Sevdiğimiz avukat:

-Hakkında dava açılan bir kimsenin leh ve alehine gazetelerde yayın yapılamaz, demek istiyor.

 

LEYLA VE MECNUN

 

Fuzulî, Leylâ ve Mecnun’u yazarken, İran Şairi Genceli Nizamînin bu addaki yapıtından esinlenmiş. Ancak Nizamî, Leylâ’nın yaşantısı ve iç dünyasıyla pek ilgilenmez. Buna karşılık Fuzulî, bu konuya önemli bir yer ayırır ve Leylâ’nın iç dünyasını, bunalımlarını, kurduğu düşleri uzun uzun anlatır.

 

 

 

Yapıtta Leylâ, ilk olarak, Mecnun’un verildiği okulda tanıtılır. Okul da birçok kız vardır. Hepsi de melekler, huriler kadar güzel.  Öyküde Mecnun, on yaşında okula verildiğine göre, arkadaşları da bu yaşlarda olmalı. Fuzulî, çocukları imrenerek betimliyor:

 

“Bir dizi kız, bir dizi oğlanlarla oturdu. Uçmakta hurilerle uçmak oğlanları topladı. Kızlar, oğlanlara arkadaş olsa aşka sürüm sağlanır.”

 

BULUT SÖKÜĞÜYÜZ

 

Sizin alnınız; denize akan patikadır

Sizin dudaklarınız; yeryüzüne borçludur

kardeşten bu yana...

/…/

daha ne olabilir diyorum

dökülmüşüz göğün yarığından

bulut söküğüyüz

yoksa yüzüm yerindedir, aynası yok şifonyerin

evet aynası yok şifonyerin

bu yüzden yüzümü göremiyorum yerinde

 

Necati Arslanmirza

 

ŞİİR VE SANAT

 

     Ankara… M. Mahzun doğan ve Necati Arslanmirza kardeşimle birlikteyiz.

Üç şair-yazar bir araya gelince ne konuşulur? Elbette, şiir ve sanat. Biz de öyle yaptık rakılarımızı yudumlarken.

     Mahzun ağabeyin yeni kitabı; “uyyy…aha!” Meda yayınlarından, dost Necati’nin ise “Söylemek Zor Sevgilim” ve “Düş Sarığı” kitapları Papillon yayınları arasında çıktı.

 

 

    Mahzun ağbi, Meda Yayınlarından çıkan diğer kitaplardan birkaç tane de bana verdi. Yayınevinin baskısı güzel, dizayn ve biçemi de güzel. Ben beğendim. Sonra ilkeli bir yayıncılık anlayışı sergiliyorlarmış yayıncı dostlar, böyle anlattı Mahzun ağbi. Necati Arslanmirza güzel şiirler yazdığı gibi çeşitli etkinliklerde güzel şiirde okuyor. Bize de okudu o akşam.

   Sonra Mustafa Öneş’e getiriyor sözü Mahzun ağbi. Yunus Emre’nin dizelerindeki gibi…

    “Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin”.

     Yalnızlık ve yalnız ölmek neden mi geldi usuma? Eleştirmen Mustafa Öneş’in ölümü nedeniyle… Ölüm haberini, internetteki bir sosyal paylaşım ağından ilk öğrendiğimde 22 Ocak’tı… Pazar. Aynı gün öğleden sonra gazetelerin internet sitelerinde yer aldı haber…

     Hemen hepsinin giriş tümcesi şöyleydi:

     “Türk şiirine 60’lardan bugüne eleştirileriyle, incelemeleriyle önemli katkılarda bulunan eleştirmen Mustafa Öneş, Üsküdar Çiçekçi’deki evinde ölü bulundu.”

     Yıllardır şiir üzerine yazılarını okuduğum bir yazarın ölüm haberi elbette üzücüydü. Ama, haberlerde yer alan “evinde ölü bulundu” bilgisi eklenince buna üzüntüm daha da arttı. Sonraki günlerde, sosyal paylaşım sitelerinde yazılanlar eklendi bu bilgiye… Ölmüş ve günlerce haberi olmamış kimsenin. Sonra, polis eşliğinde çilingire açtırılmış kapı. Morga kaldırılmış cesedi. Akrabalarına ulaşılmaya çalışılmış… Değilse kimsesizler mezarlığına gömülecekmiş…

     Günler sonra geldi toprağa verileceği haberi…

     O zaman öğrendik ki 19 Ocak’ta ölmüş. “Üç günden sonra” duyulmuş öldüğü… 27 Ocak’tı bedeni toprağa kavuştuğunda…

 

*

   Mustafa Öneş’den söz ediyoruz sevgiyle… “Ölüm adın kalleş olsun”, toprağın bol olsun büyük eleştirmen!...

 

GÜZEL GÜNLER…

 

     Babasının oğlu ne güzel de yakışıyor o koltuğa… Başar, Başar’cığım… Çocukluğumuzu yeniden yaşatan çocuklarımız… Her çocuk bir umuttur geleceğe doğru bakan, her biri sestir, ışıktır, coşkudur, cıvıltıdır. Yaşam onlarla anlamlı, onlarla mutludur, biz onlar için her zaman en iyisini isteriz.

 

 

     Bakın Nâzım amcanız ne güzel de sesleniyor sizlere:

“İnanın, güzel günler göreceğiz çocuklar

Güneşli günler göreceğiz

Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar

Işıklı maviliklere süreceğiz

Çocuklar inanın, inanın çocuklar

Güzel günler göreceğiz güneşli günler

Motorları maviliklere süreceğiz.”

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
BAŞKAN BOZKURT: İNSAN ODAKLI PROJELERLE GELİYORUZ
BAŞKAN BOZKURT: İNSAN ODAKLI PROJELERLE GELİYORUZ
BAŞKAN BOZKURT: ALLAH ÖZCAN’IN YALAN VE İFTİRALARINDAN KORUSUN
BAŞKAN BOZKURT: ALLAH ÖZCAN’IN YALAN VE İFTİRALARINDAN KORUSUN