Advert
Advert
Advert
BİLGİ VE İNSAN…

BİLGİ VE İNSAN…

Bu içerik 1568 kez okundu.

   İnsanların faaliyet ve davranışlarının ölçüsü olan, onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını gidermeye yarayan ve onları diğer varlıklardan ayıran ilkelere veya araçlara sosyal değerler diyebiliriz.

   Sosyal değerlerin en başta gelen özelliği faaliyet ve davranışlarımızın ölçüsü (veya kriteri) olma özelliğidir. Yani sosyal değerler doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün, güzel ile çirkin olanın, hak ile zulmün ne olduğunun anlaşılmasında bize ölçüler, kriterler sunmaktadır. Sosyal değerlerin diğer özellikleri insana özgü olması, evrensel olması, çift kutuplu olması, kendi aralarında bütünlük ve paralellik içinde olmasıdır. Bunlara ek olarak sosyal değerlere sahip olmak biz insanlara mutluluk, eksikliği ise mutsuzluk verir.

   Sosyal değerlere ihtiyacımız ise bütün ihtiyaçların üzerindedir. Sosyal değerlerin kendi içinde bir sistem oluşturup oluşturmadığı ya da nasıl sınıflandırılacağı üzerinde önemle durulması gerekir. Sonuçta sosyal değerleri maddi değerler ve manevi değerler olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Emek ise hem maddi hem de manevi değerin bir arada bulunduğu bir sosyal değerdir. Edebiyatın da sosyal değerlerden biri olan estetik değerin içinde yer aldığını, onun da sosyal sorunlara daha çok yönelerek bir sosyal edebiyat düzlemine doğru kayması gerektiğini belirtmeliyiz.

Eğer bir düzen arayışı ya da ilk ilkenin, olgunun araştırılması ve temellendirilmesi bizi bilgilenmeye sevk eden bir zorunluluk ise, bu kaostan çıkmak için kendimize bir eylem düsturu bulmak ve hangi kriterlere göre ve nasıl yaşayacağımızı belirlemek diğer bir zorunluluktur. Peki, bize varoluşun bilgisini sunmak ve bilimlere temel olmak isteyen felsefe, kendisine dayanması gereken bilgilere göre geri kalmışsa, bilimsel ve teknolojik yeni gelişmelere uygun, bütün bilgi alanları için geçerliliği olan bütünsel bir bilgi ve âlem görüşü karakterini nasıl gösterecek?

Bilen özne-bilinen nesne, ben ile âlem arasında kurulan ilişkinin biçimi, doğası, buradaki ölçü, denge değer yargılarının yönünü ve akıbetini de belirler. Dolayısıyla varlık, yaşam ve insan bir bütündür. Bozulan bir denge varsa, “Bilgi ve Değer” arasında, “gerilme ve genişleme” salınımında ortaya çıkan problemleri derinlemesine irdelemek gerekir.

  Tüm insanlarda ortak olanı, hiçbir zaman eksik olmayan fenomenleri insanın varlık koşullarından hareket ederek ortaya çıkarmak insan felsefesinin, felsefi antropolojinin görevidir, “insan nedir?” temel sorusu etrafında insani hayatı oluş halinde, biyopsişik bütün içinde ele alarak ve varlık dünyasının tüm katmanlarının insan denilen varlık alanında ta­şındığını bilerek onu kendine özgü fenomenler teme­linde araştırmak gereklidir.

İnsanın varlık koşulları - fenomenleri şu şekilde sıralanabilir:

Bilen, değerleri duyan, tavır takınan, önceden gören, önceden belir­leyen, isteyen, özgür, tarihsel, ideleştiren, kendisini bir şeye veren, çalışan, eğiten ve eğitilen, devlet ku­ran, inanan, sanatın yaratıcısı, konuşan, biyopsişik bir varlık olarak insan. Bu şekilde sadece insanın var­lık alanlarından, öğelerinden yola çıkan insan felsefe­si onun kozmostaki yerini gene ona özgü fenomenler dâhilinde araştırır ki ontolojik temellere dayanan ant­ropolojinin başlangıçları Kant’a dek uzanır.

İnsan felsefesini sadece soyut bir bilgi teorisi için değil, hayata yansıyan, hayatla ilişiği olan, gücü ve etkinliği artıran bir bilgi, bir hayat aktivitesi olarak değerlendirmekte gereklidir.

Yani dünyamız ve insan koz­mik bir varlığın parçasıdır ve bu kozmik varlığın bü­tününün etkilerinin dışında değildir. 

 

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
ŞAİR VE YAZARLAR SAFRANBOLU’DA BULUŞTU
ŞAİR VE YAZARLAR SAFRANBOLU’DA BULUŞTU
  2 AY İÇİNDE HİZMETE GİRMESİ PLANLANIYOR
2 AY İÇİNDE HİZMETE GİRMESİ PLANLANIYOR